Yeryüzündeki ekolojik dengenin ve canlılığın devamında önemli bir rol oynayan bitkiler, diğer canlılara kıyasla çok daha etkin üreme sistemlerine sahiptirler. Bu özellikleri sayesinde hiç zorluk çekmeden kolayca üreyebilirler. Bitkilerin üremesi için kimi zaman bir bitkinin sapının kesilerek toprağa gömülmesi, kimi zaman da bir böceğin bir çiçeğe konması yeterli olmaktadır. Üreme işlemini bu denli kolay hale getiren ise, mucizevi bir koruma zırhıyla yaratılmış olan polenlerdir. Oksijen, su ve besin gibi temel ihtiyaç maddelerinin yeryüzündeki dengesini sağlayan en önemli faktör yeşil bitkilerdir. Bu nedenle bitkilerin varlığı yeryüzündeki canlılığın devamı için neredeyse vazgeçilmezdir.Ayrıca yeryüzündeki ısı kontrolünün sağlanması, atmosferdeki gazların dengesinin korunması gibi, sadece insanlar için değil bütün canlılar için son derece büyük önem taşıyan başka dengeleri sağlayanlar da yine yeşil bitkilerdir.. İnsan yaşamına katkıda bulunan birçok fonksiyonu olan bu bitkilerin üremeleri de en az fonksiyonları kadar mucizevidir. Bitkilerde üremenin, polenler yardımıyla oldukça kompleks olarak gerçekleşmesi günümüzde Rabbimizin sonsuz aklının delillerinden sadece bir tanesidir.
Polenlerden Tohuma Doğru…
Çiçeklerin açmaya başladıkları dönemde ortaya çıkan polenler, bitkilerin erkek üreme hücreleridir. Görevleri, kendi türlerinin çiçeklerindeki dişi üreme organlarına ulaşabilmek ve ait oldukları bitkinin neslinin devamını sağlamaktır. Her bitkinin polenlerini göndermek için kendine özgü bir yöntemi ya da kullandığı bir mekanizması vardır. Bitkilerden kimisi böcekleri kullanırken, kimisi de rüzgarın özelliklerinden faydalanır. Bitkilerin döllenmesinde en önemli nokta kuşkusuz, her bitkinin yalnız kendi türünden olan bir bitkiyi dölleyebilmesidir. Bu yüzdenden de doğru polenlerin doğru bitkiye ulaşabilmesi son derece önemlidir. Peki, özellikle bahar aylarında havada bu kadar çok çeşitte polen dolaşırken, nasıl olup da döllenmede hiç karışıklık çıkmaz? Polenler uzun yolculuklara ve değişen şartlara nasıl dayanıklılık gösterir? Polenlere Özel Koruma Polenler
ilk olarak çiçeklerin erkek üreme organlarında üretilirler ve oradan da çiçeğin dış bölümüne doğru ilerlerler. Buraya ulaştıktan sonra da olgunlaşmaya başlar ve sonraki nesil için döllenmeye hazır hale gelirler. Bu polenlerin hayatındaki ilk aşamadır. Polen, gözle görülemeyecek kadar küçük bir mikroorganizmadır (kayın ağacını poleni 2, kabağın poleni ise 200 mikron büyüklüğündedir) (1 mikron=1/1000mm). İçinde büyük gövdeli bir hücre (vejetatif hücre) ile iki sperm hücresi (generatif hücre) bulunur. Bir tür kutuya benzetebileceğimiz polenin içinde bitkinin üreme hücreleri vardır. Bu hücrelerin dış etkenlerden zarar görmeden canlılıklarını koruyabilmeleri için çok iyi bir şekilde saklanmaları gerekir. Bu yüzden kutunun yapısı son derece sağlamdır. Kutunun etrafı “sporoderm” diye adlandırılan bir kabuk tarafından sarılmıştır. Bu kabuğun dış kısmında bulunan ve “ekzin” olarak adlandırılan tabaka, organik alemin bilinen en dayanıklı maddesidir ve kimyasal yapısı henüz tam olarak aydınlatılamamıştır. (Bilim ve Teknik Dergisi, Mayıs 1995, s. 74)Bu madde genel olarak asitlerin ve enzimlerin yol açtığı bozulmalara karşı çok dirençlidir. Ayrıca yüksek sıcaklık ve basınçtan da etkilenmez. Görüldüğü gibi, bitkilerin devamlılığı adına varlıkları zorunlu olan polenlerin korunmaları için çok detaylı tedbirler alınmıştır; Polenler adeta özel olarak ambalajlanmışlardır. Bu sayede hangi metodla taşınırlarsa taşınsınlar, ana gövdelerinden kilometrelerce uzaklıkta dahi canlılıklarını sürdürebilirler. Polenlerin çok dayanıklı bir maddeyle kaplanmış olmalarının yanı sıra sayıca çok olmaları da o bitkinin çoğalmasını garanti altına almış olur. Polenlerin, dölleyecekleri çiçeklere ulaşabilmeleri için genellikle iki farklı yol vardır: Bir arının, bir kelebeğin ya da herhangi bir böceğin vücuduna yapışıp kendilerini taşıttırmaları veya rüzgarın akışına uygun olarak yol almaları…
Rüzgara Yelken Açan Polenler
Yeryüzündeki pek çok bitki, türünün devamını polenlerini rüzgar vasıtasıyla dağıtarak sağlar. Birçok açık tohumlu bitki, çam ağaçları, palmiye ve benzeri ağaçlar ve ayrıca çiçek veren tüm tohumlu bitkiler ile çimensi otların tamamı rüzgarlarla döllenir. Rüzgar, çiçek tozlarını bitkilerden alıp, aynı türden diğer bitkilere taşıyarak döllenmeyi gerçekleştirir. Rüzgarla döllenme işleminde, halen bilim adamlarının açıklama getirmekte zorlandıkları pek çok nokta ve cevap bekleyen pek çok soru vardır. Örneğin rüzgarla taşınan binlerce polen çeşidinden her biri, kendi türüne ait olan bitkinin çiçeğini nasıl tanımaktadır? Bitkiden fırlatılan polenler hiçbir yere takılmadan nasıl olup da bu bitkinin dişilik organlarına ulaşırlar? Döllenme ihtimali oldukça düşük olmasına rağmen nasıl olup da binlerce bitki, üstelik de milyonlarca yıldır bu yolla döllenmektedir? İşte bu soruların cevabını verebilmek için yola çıkan Cornell Üniversitesi’nden Karl J. Niklas ve ekibi rüzgarla döllenen bitkileri incelemeye almışlardır. Buldukları sonuçlar son derece ilginç olmuştur. Niklas ve ekibi rüzgarla döllenen bitkilerin havadan bol miktarda polen yakalayabilmelerini sağlayan, aerodinamik çiçek yapılarının olduğunu keşfetmişlerdir. Bitkilerdeki bu aerodinamik yapı nedir? Nasıl bir etkisi vardır? Bu soruların cevaplarını verebilmek için öncelikle “aerodinamik yapı” tanımının açıklanması gerekir. Havada hareket eden cisimlere hava akımlarından kaynaklanan bazı kuvvetler etki eder. Aerodinamik kuvvetler olarak adlandırılan bu kuvvetler sayesinde, hareket etmeyi başarabilen cisimler de “aerodinamik yapıya sahip cisimler” olarak adlandırılırlar. Rüzgarla polenleşme sistemini kullanan bazı bitkiler işte bu aerodinamik yapıyı çok etkili bir biçimde kullanırlar. Bu konudaki en güzel örnek çam kozalaklarının yapısında görülür.
Polenler Hedefe Kilitleniyor
Rüzgar yoluyla döllenen bitkilerin mucezivi özelliklerini daha iyi anlayabilmek için, şöyle bir örnekle kıyaslama yapabiliriz: Roketlerin hedeflerine varabilmeleri için belirli bir rotayı izlemeleri gerekir. Bu yüzden de roketin her türlü tasarımı, hedefe ulaşmasını sağlayacak şekilde titiz hesaplamalarla yapılmalıdır. Roketin özellikleri, motor kapasitesi, uçuş hızı gibi roket ile ilgili konular ve yağış, rüzgar, yoğunluk gibi hava şartlarıyla ilgili konular detaylı olarak programlanmalıdır. Ayrıca hedef bölgenin yapısı ve ortam şartları da en ince ayrıntısına kadar bilinmelidir. Üstelik bu saptamaların hassas ölçümlerle yapılması gereklidir. Aksi takdirde roket, rotasının dışına çıkar ve hedefe ulaşamaz. Hedefe kilitlenen bir roketin görevini başarıyla tamamlayabilmesi için birçok mühendis çok detaylı çalışarak hareket etmelidir. Açıktır ki hedefe kilitlenmedeki başarı, ekibin yoğun çalışmalarının, ince hesaplamaların ve kullanılan üstün teknolojinin bir ürünü olacaktır. "(Onlar mı) Yoksa, gökleri ve yeri yaratan ve size gökten su indiren mi? Ki onunla (o suyla) gönül alıcı bahçeler bitirdik, sizin içinse bir ağacını bitirmek (bile) mümkün değildir…" (Neml Suresi, 60) Aerodinamik yapıya sahip çam kozalaklarındaki kusursuz üreme sistemlerinde de, roketlerin hedefe kilitlenmelerine benzer biçimde, her şey çok ince planlamış, son derece hassas ayarlamalar yapılmıştır. Hava akımının yönü, kozalakların yoğunluk farkları, yaprakların biçimi gibi pek çok detay, özel olarak tasarlanmış ve bitkilerin üreme planı bu bilgilere göre kurulmuştur. Örneğin çam kozalağının etrafındaki yapraklar, hava akımının hızını azaltarak kozalak üzerine daha fazla polen düşmesine yardım ederler. Kozalak etrafındaki yaprakların simetrik dizilişi de, herhangi bir yönden gelen polenlerin kolaylıkla tutulmasına yardımcı olur. Bitkilerdeki bu detaylı yapıların varlığı, akla yine bu mekanizmaların nasıl oluştuğu sorusunu getirecektir. Roketlerdeki sistem uzun yıllar süren çalışmalar sonucunda, akıl ve bilgi sahibi, bu konuda uzmanlaşmış mühendislerin yoğun çalışmalarıyla ortaya çıkmıştır. Bu konuda kimsenin bir şüphesi yoktur. Roketlerle hemen hemen aynı çalışma sistemine sahip olan kozalaklardaki kompleks yapılar da aynı şekilde özel olarak tasarlanmıştır. Bir roketin tesadüfen oluştuğunu iddia etmek, hedefi rastgele isabet ettirdiğini söylemek ne derece mantıksız bir iddia olacaksa, benzer şekilde hedefe kilitlenmiş olarak hareket eden polenlerin olağanüstü hareketlerinin ve kozalaklardaki detaylı yapının da tesadüflerle ortaya çıkmış olduğunu söylemek aynı derecede mantıksız bir iddia olacaktır. Bir kozalağın böylesine detaylı bilgilerle dolu bir sistemi kullanarak döllenebilmesi ancak sonsuz bilgi ve kudret sahibi olan Yüce Allah’ın üstün ve benzersiz yaratışı ile gerçekleşmektedir. Çam ağaçlarının döllenmesindeki başka bir önemli nokta da, rüzgarların kontrol altında tutuluyor olmasıdır. Rüzgarların çiçekten bağımsız olarak, kendilerine verilen taşıma görevini kusursuz bir şekilde yerine getirmeleri de hiç kuşkusuz ki yine Alemlerin Rabbi olan Allah’ın lütfu sayesinde gerçekleşmektedir. Allah bu durumu bir ayetinde şu şekilde bildirir: “Ve aşılayıcılar olarak rüzgarları gönderdik...” (Hicr Suresi, 22)
Polen Taşıyıcıları İş Başında
Bazı bitki türleri de, polenlerini böcekler, kuşlar, arılar ve kelebekler gibi hayvanlara taşıtarak ürerler. Polenlerini hayvanlara dağıttıran bitkilerle bu dağıtımda görev alan hayvanların aralarındaki ilişkiler gözlemcileri hayrete düşürmektedir. Çünkü bu canlılar karşılıklı bir alış-verişi gerçekleştirmek için, birbirlerini etkileyecek ve cezbedecek yöntemleri ustaca kullanırlar. Önceleri, genel bir kanaat olarak bitkilerin hayvanlarla olan ilişkilerde fazla rollerinin olmadığı zannedilse de, yapılan araştırmalar, bu kanaatin tam tersi bir sonucu ortaya koymuştur: Bitkiler hayvanlardaki tavır ve davranışları doğrudan etkilemektedir. Örneğin bitkilerdeki renk sinyalleri kuşlara ve diğer hayvanlara hangi meyvelerin olgunlaşıp yayılmaya hazır olduğunu haber verir. Çiçeklerin rengi ile bağlantılı olan nektar miktarları da, dölleyicinin çiçek üzerinde daha uzun kalmasını sağlayarak döllenme şansını artırır. Özel çiçek kokuları da doğru dölleyicileri tam gerekli zamanda çeker. Bunlardan başka bitkiler amaçlarına ulaşabilmek için kimi zaman da yanıltıcı yöntemler kullanırlar. Örneğin tozlaşmayı sağlayacak olan hayvan genellikle bitkinin kurmuş olduğu tuzağa düşer ve böylelikle bitki hedefine ulaşır. Örneklerde de görüldüğü gibi bitkiler hayvanları etkilemede çok aktif bir rol oynamaktadır. Kullandıkları özel stratejilerle polenlerini taşıyacak hayvanları mükemmel bir şekilde yönlendirirler. (John King, Reaching for The Sun, 1997, Cambridge University Press, Cambridge, s.152) Deniz Altı Bitkilerinde Polenleşme Yöntemi ile Üreme Polenle üreme yöntemi, bilim dünyasında uzun yıllar düşünüldüğünün aksine, sadece kara bitkilerine özgü bir yöntem değildir. Deniz bitkilerinde de bu yöntemle üreyen türler vardır. İlk olarak 1787 yılında İtalyan botanikçi Filippo Cavollini, açık denizde yaşayan ve polenleşme yöntemi ile üreyen “Zostera” isimli bitkiyi keşfetmiştir. (Scientific American, October 1993, s.68) Polenleşme yönteminin sadece kara bitkilerine özgü olduğunun zannedilmesinin nedeni; su ile temas eden kara bitkilerinin polenlerinin, yarılarak işe yaramaz hale gelmeleriydi. Ancak suda polenleşme yöntemiyle üreyen bitkiler üzerinde yapılan incelemeler, bu bitkilerin mucizevi yönlerini ortaya koymuştur. Su, polenin yayılması için hiç de etkin bir ortam değildir. Suyun hareketini tahmin etmek de zordur. Suda oldukça düzensiz akıntılar olabilir, gel-git olması bitkileri aniden batırabilir ya da suyun üstünde oldukça uzaklara götürebilir. Tüm bunlara karşın suda yetişen bitkiler, polenleşme taşıyıcısı olarak suyu büyük bir başarı ile kullanırlar. Çünkü bu bitkiler Yüce Rabbimiz tarafından, suda bu işlemleri rahatlıkla başaracakları şekilde yaratılmışlardır. Örneğin Fiji Adalarının kumlu kıyılarında yetişen Halodule etkileyici polenlenme stratejisine sahip bir su bitkisidir. Bu bitkinin polen taşıyıcıları uzun yüzücü iplikler biçimindedir ve suyun içinden yüzeye salınırlar. Bu tasarım Halodule’ye çok daha fazla isabet sağlama imkanı verir. Ayrıca bu ipliklerin yapısında son derece özel karbonhidrat ve protein tabakaları vardır. Bu özel yapı da Halodulelerin yapışkanlık özelliği taşımalarını sağlamıştır. İplikler su yüzeyinde birbirine yapışarak uzun sallar oluştururlar. Bitkiye ait bu tip milyonlarca arama aracı, gel-git dalgalarını kullanarak dişi bitkilerin bulunduğu sığ sulara doğru yol alırlar. Bu arama araçlarının birbiriyle çarpışmasıyla döllenme işlemi kolaylıkla başarılmış olur. (a.g.e. s.70)
Güncel Yazılar
Harper: Sık sık Darwinizm'in modern biyolojinin temeli olduğu iddia edilir. Oysa aksine, eğer Darwinizm'e yapılan bütün göndermeler ortadan kaldırılsa, biyoloji biliminde hiçbir değişiklik olmayacaktır...Hatta tam tersine bilim, dogmatizm, ön yargı, safsata ve uydurmalarla dolu böyle bir teorinin dayatmasından kurtulduğu için çok daha hızlı ve sağlıklı bir biçimde ilerlemeyi sürdürecektir. Devamını okuyun...>>
'Dinozorların sinek avlamaya çalışırken kanatlanıp kuş oldukları' bir komedi hikayesi değil, evrimcilerin son derece bilimsel olduğu iddiasıyla öne sürdükleri bir teoridir. Yalnızca bu örnek dahi evrimcilerin ne derece ciddiye alınmaları gerektiğini göstermek için yeterli bir delildir. Devamını Okuyun...>>
Francis Crick:Oysa ilk canlı hücresinin, hatta bu hücrenin içindeki milyonlarca protein molekülünden tek bir tanesinin dahi kendiliğinden oluşmasının imkansız olduğu, akıl ve mantığın yanı sıra, ihtimal hesaplarıyla matematiksel olarak da kanıtlanmıştır. Yani evrim daha ilk aşamada, ilk canlı hücrenin varoluşunu açıklama aşamasında çökmüştür. Devamını Okuyun...>>
Evrim ve Yaratılış seçenekleri dışında, canlılığın nasıl ortaya çıktığı konusunda bugün ortaya konabilecek üçüncü bir iddia, bir teori hatta herhangi bir varsayım bile yoktur. Mantık kurallarına göre cevabı iki seçenekli bir sorunun cevap seçeneklerinden birinin kesin yanlış olduğu ortaya konursa, diğer seçeneğin kesin doğru olduğu da anlaşılır. En temel mantık kurallarından biri olan bu kurala "ayrık çıkarım" (modus tolendo ponens) adı verilir. Devamını Okuyun...>>
Eğer "evrim yoluyla yaratılış"var olsaydı, bunun kanıtlarını bugün de görmemiz gerekirdi. Allah, tüm yarattıklarını bir düzene göre sebepler ve kanunlar çerçevesinde yaratmıştır. Örneğin; gemileri denizlerde yüzdüren şüphesiz Allah'tır. Ancak sebebi araştırıldığında suyun kaldırma kuvvetinin de buna sebep olarak yaratıldığı karşımıza çıkar. Kuşları uçuran da Allah'ın kudretinden başkası değildir. Nitekim onun sebeplerini araştırınca da aerodinamik kanunlarıyla karşılaşırız. Dolayısıyla eğer canlılık belli bir süreçte kademeli olarak evrimleşerek yaratılmış olsaydı, mutlaka bu geçişleri açıklayan kanunlar ve genetik bilginin gelişmesini sağlayan sistemler olurdu. Devamını okuyun...>>
Birçok evrimci kaynakta zaman zaman insanla maymunun % 99 oranında benzeştiği ve bunun evrime delil oluşturduğu iddiaları yer alır. Bu evrimci iddia özellikle de şempanzede odaklanır ve bu canlının maymunlar arasında insana en yakın tür olduğundan, dolayısıyla insanla arasında akrabalık bulunduğundan söz edilir. Gerçekte bu, evrimcilerin, toplumun bu konulardaki bilgi eksikliğinden faydalanarak ortaya attıkları sahte bir delildir. Devamını Okuyun..>>
Canlıların, doğumlarına kadar olan süre içinde anne rahminde 'evrime delil olabilecek bazı dönemler' geçirdiği tezi, evrim teorisinin temelsiz iddiaları arasında özel bir yer tutar. Çünkü evrimci literatürde "rekapitülasyon" olarak bilinen bu tez bilimsel bir yanılgı olmasının ötesinde bilimsel bir sahtekarlığı da ifade etmektedir. Devamını okuyun..>>
Canlıların klonlanması (kopyalanması) gibi bir bilimsel gelişme için "evrimi destekler mi?" şeklinde bir sorunun sorulması ya da akla gelmesi bile aslında çok önemli bir gerçeği gösterir. Bu gerçek, evrimcilerin, savundukları teoriyi halka benimsetmek uğruna ne denli ucuz propagandalara başvurduklarıdır. Zira evrim teorisini ilgilendiren bir yönü olmadığı için, "kopyalama" konusu, hiçbir profesyonel evrimci tarafından konu edilmez. Oysa her ne pahasına olursa olsun, körü körüne evrimi savunmaya çalışan, özellikle de bir kısım yerli medya kuruluşlarında odaklanmış çevreler, böylesine ilgisiz bir konuyu bile evrim propagandasına dönüştürmeye çalışırlar.Devamını Okuyun...>>